Yeryüzünün yüzde 70’i su ile kaplı. Bunun yüzde 97,5’i tuzlu ; sadece yüzde 2,5’lik bir oran tatlı su olarak kabul ediliyor. Su; yaşam için en temel kaynak. Dünyadaki su kaynakları insanlık için kritik öneme sahip. Küresel olarak yeryüzündeki tatlı suyun %70’i tarımsal sulama, %22’si üretim ve enerji, %8’i ise günlük kullanımda harcanıyor.
Kirli suların yol açtığı hastalıklardan kaynaklı olarak her yıl 2,2 milyon insanın öldüğü, 8 saniyede bir bebeğin can verdiği belirtiliyor. Bu kurbanların çoğunluğu gelişmekte olan ülkelerde yalıyor. Halen 1,2 milyar insanın içme suyundan mahrum yaşadığı ifade ediliyor. Dünya nüfusunun üçte birinin yani 2,4 milyar insanın su arıtma tesisi yok. Son yüzyılda dünya nüfusu 2 kat artarken, su tüketimi ise 6 kat arttı. Kalkınmakta olan ülkelerde sanayi atıklarının yüzde 70’i, kanalizasyonun yüzde 90’ı doğrudan su kaynaklarına karışıyor.
Birleşmiş Milletlerin “Dünya Su Gelişim Raporu” ile çeşitli kaynaklardan derlenen bilgilere göre, dünyanın atmosfere yakın yüzeyinin ortalama sıcaklığı son yüzyılda 0,6 derece arttı. Karbondioksit, su buharı, metan gibi bazı gazların, güneşten gelen radyasyonun bir yandan dış uzaya yansımasını önleyerek ve diğer yandan da bu radyasyondaki ısıyı soğurarak yerkürenin fazlaca ısınmasına yol açtığı ileri sürülüyor. Tahminlere göre, yüzyılın sonuna kadar dünyamız 1,8 ila 4 derece arasında ısınacak, deniz seviyeleri 28 ila 43 santimetre yükselecek, buzulların tamamı yüzyılın ikinci yarısında eriyecek. Bu durum, iklim değişiklikleri ve tropikal fırtınaların yoğunluğunda artışa neden olacak.
Aslında endüstrileşme olmadan önce su kaynakları yeryüzündeki doğal su çevrimi sayesinde tekrar tekrar kullanılabilir hale gelebiliyordu. Yani kirlense dahi doğa onu temizleyerek tekrar kullanımımıza hazır hale getirebiliyordu. Ama artık özellikle sanayi tesislerinin kullandığı suların doğal çevrim ile tekrar kullanılabilir hale gelmesi çok uzun sürmekte, bazen neredeyse imkânsızlaşmakta. Yani artık “Atık Su” adından anlaşılacağı gibi atılan bir su kaynağı olmaktan çıkmalı ve tekrar kullanılabilirliğinin alternatif çözümleri aranmalıdır. Bunun için de küresel bir su yönetimi ve politikası şart.
Aşırı su tüketimi
Yukarıda anıldığı gibi hem aşırı su tüketimi hem de sanayileşmenin getirdiği etkiler dünyamızı gün geçtikçe daha fazla zorluyor. Sadece içme suyu olarak değil, sanayide kullanılan suyun da belirli karakteristik özelliklere sahip olması gerekir. Gerek yardımcı işletmelerde kullanılan suyun kalitesi, gerekse bizzat ürüne dönüşen proses suyunun kalitesi endüstriler için sürekli takip edilmesi gereken bir parametredir. Aksi taktirde su sistemlerinde yüksek ısı transferi olan proseslerde, borulama ve ekipmanlarda depozitlenme, birikinti ve suyun aşındırıcı, çözücü özelliklerden dolayı korozyon sorunları yaşanıyor.
Aslında doğal prosesleri desteklememiz doğamızın birçok şeyi kendi başına onarmasına da imkân verebiliyor. Buna en iyi örnek, atık su arıtma tesisleridir. Örneğin, bir evsel atık su tesisinde doğadaki bazı bakterilerin havalandırma havuzlarında adeta birer işçi gibi kullanıldığı prosesler bulunuyor. Bu bakterilerin kirlilik yaratan öğeleri parçalamaları ve bir son ürüne çevirmeleri sağlanıyor. Oluşan son ürün yani çamur, susulaştırılarak oluşturulan kirlilik minimize edilebiliyor. Yani atık su; kullanılabilir arıtılmış su ve çamur bileşenlerine ayrılabiliyor. Arıtılmış su ileri arıtma teknolojileri vasıtasıyla tekrar kullanıma yönlendirilebiliyor. Firmalar günümüzde artık “Zero Liquid Discharge” yani suda sıfır atık hedefleri üzerine projeler geliştiriyor.
Atıkların doğru bir şekilde arıtılması ne kadar önemliyse az atıklı üretim teknolojilerinin tercih edilmesi de o derece önemlidir. Bu, global bir yaklaşımı gerektiriyor. Yani sadece birkaç ülkede tercih edilmesi global olarak bir fayda sağlamaz. 2030’lu yıllarda dünya nüfusunun yarısının susuzluk çekeceği öngörülüyor. Ülkelerin bu sarmaldan çıkışının tek yolu eldeki kaynakları akılcı kullanması. Yani kirliliği kaynağında minimize edecek çözümler, doğru su kullanımı ve oluşan atık suyun en mükemmel şekilde tekrar kullanılacak hale getirilebilmesi önceliklerimiz olmalı. Artık eski teknolojiler terk edilerek daha az atıklı ve daha kolay arıtılabilen teknolojilere yönelmek gerekiyor.
Su kaynaklarının korunması ve doğru kullanılması konularında, dünya üzerinde yaşayan her bireye sorumluluklar düşüyor. Yani dişini fırçalayan bir çocuktan çamaşır yıkayan ev hanımlarına veya daha büyük ölçekte düşünürsek; kâğıt fabrikalarında su şartlandırmadan sorumlu departmandan rafinerilerdeki su tesisleri mühendislerine kadar bu anlayışı kalıcı bir şekilde yerleştirmemiz gerekli. Su ve çevre konusunun ilköğretimde ayrı bir ders olarak müfredata konması, her yaşta doğru su kullanımını özendirici politikalar ve iş yerlerinde konuya özel günlerin amacına uygun değerlendirilmesi çözümün başlangıcı olabilir. (Kaynak: geturkiyeblog.com)