Çevre Mühendisleri Odası (ÇMO) İstanbul Şubesi, COVID-19’un su ve atıksu yönetimine etkilerine dair bir rapor hazırladı ve kamuoyuyla paylaştı.
Çevre Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi tarafından yayınlanan raporda pandeminin durdurulması, halk sağlığına etkilerinin azaltılması ve ortadan kaldırılması için bir dizi önlemin alınması gereltiği vurgulanırken, bu önlemler arasında “su ve atıksu” yönetimininde büyük önem taşıdığı belirtildi. Açıklamada şunlar kaydedildi: “Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından, pandemi ilan edilen ‘SARS-CoV-2 (COVID-19)’ virüsünün; ‘İçme ve Kullanma Suyu Arıtma Tesisleri’, ‘İçme ve Kullanma Suyu Şebekeleri’, ‘Atıksu ve Yağmur Suyu Kanalizasyon Sistemleri’ ile ‘Atıksu Arıtma Tesislerindeki’ olası etkileri, korunma yöntemleri ve alınması gereken tedbirler, Çevre Mühendisleri Odası (ÇMO) İstanbul Şubesi tarafından incelenerek değerlendirilmiştir.”
Raporda, atıksularda da virüs tespit edildiği bilgisi paylaşılırken, şunlar belirtildi: “Hollanda Ulusal Halk Sağlığı ve Çevre Enstitüsü araştırmasına göre, COVID-19 vakalarının Hollanda’da ortaya çıkması ile atıksularda COVID-19 tespit edilmiştir. COVID-19 yeni bir tip virüs olduğu ve bu konuda Türkiye’de henüz bir çalışma yapılmadığı için Dünya sağlık Örgütü (WHO), Amerikan Çevre Koruma Ajansı (EPA), Hollanda Ulusal Halk Sağlığı ve Çevre Enstitüsü (RIVM), Su Çevre Federasyonu (WEF), Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi (CDC) vb. uluslararası kuruluşların inceleme, araştırma bulguları ve görüşleri ile daha önce yaşanan SARS ve MERS salgınlarından sonra yapılan araştırmalar ile son üç ayda COVID-19 ile ilgili yapılan çalışmalardan oluşturulan makale ve yayınlar incelenerek referans alınmış ve değerlendirilmiştir. Su Çevre Federasyonu (WEF); COVID-19’un fekal-oral yoldan bulaşabileceğini belirtmiştir. Enfekte olan bazı hastaların, ateş yerine enfeksiyonun erken evrelerinde ishal yaşadıklarını fark edilmesi ile hasta dışkısında yapılan ölçümlerde COVID-19 tespit etmişlerdir. Ancak SARS ve MERS gibi ilgili koronavirüs salgınlarından elde edilen verilere dayanarak COVID-19 virüsünün fekal-oral yoldan bulaşma riskinin düşük olması beklenmektedir. Amerikan Çevre Koruma Ajansı (EPA), çıkış suyu dezenfeksiyon ünitesinden geçen atıksu arıtma tesislerinde; virüslerin ve diğer patojenlerin giderildiğini ve virüsün dezenfeksiyona özellikle duyarlı olduğunu belirtmektedir.
Koronavirüsün; atıksulardan alınan numunelerde doğru ölçümü oldukça zor olup, bu konuda çok az araştırma yapılmıştır. Ancak, Korona virüsün özellikle insan dışkısı ile kanalizasyon sistemine karıştığı bilinmektedir. Yapılan araştırmalar COVID-19 virüsünün yaklaşık dört hafta insan dışkısında canlılığını sürdürebildiğini göstermiştir. Hatta iyileşen hastaların bile bir süre sonra dışkılarında yeniden korona virüs tespit edilmiştir. Bu durumun virüsün insan bağırsak sisteminde tekrar çoğalmasından kaynaklanabileceği tahmin edilmektedir.
Virüsün Gastroentestinal (mide-bağırsak) sistemden solunum sistemine geçişi ile ilgili bir bulguya rastlanmamıştır. Hijyen şartlarının sağlanamaması ile yayılan virüs, bunun dışında tuvaletlerden, sıhhi tesisat ve havalandırma sistemi hataları nedeniyle de yayılabilmektedir. Sıhhi tesisattaki ve havalandırma sistemindeki hatalar nedeni ile 2003 yılında, Hong-Kong da 50 katlı bir binada SARS koronavirüsün başka dairelere taşınarak bina içinde yayılmasına ve bunun sonucunda 342 kişinin enfekte olmasına, 42 kişinin de ölümüne yol açmıştır. Bu duruma banyolarda suyu boşalmış sifonlar ve doğru projelendirilmemiş havalandırma sistemlerinin neden olduğu tespit edilmiştir. COVID-19 virüsü için de; apartmanlarda arızalı tuvaletlerden yayılması olası riskler olarak değerlendirilmelidir.
Atıksularda; koronavirüs, sıcaklığa ve katı madde miktarına bağlı olarak canlılığını birkaç saatten birkaç güne kadar sürdürebildiği tespit edilmiştir. Çin’de SARS hastalarının tedavi edildiği iki hastane atıksuların da yapılan incelemelerde, koronavirüsün ham atıksu da 20ºC’de 2 gün, 4ºC’de ise 14 gün varlığını koruduğu belirlenmiştir.
“Klasik Aktif Çamur Prosesinden” oluşan biyolojik arıtma sistemi çıkış suyunda SARS korona virüsüne rastlanmamıştır. Ancak atıksuda bulunan Askıda Katı Maddelerin (AKM) virüse koruma sağladığı tespit edilmiştir. Bu nedenle koronavirüs; ham atıksuda varlığını ön arıtmadan geçmiş atıksuya göre daha fazla koruyabilmektedir.
İstanbul’da kentsel atıksuların yaklaşık %68’i sadece ön arıtma işleminden sonra biyolojik arıtma işlemine tabii tutulmadan deniz deşarjı ile İstanbul Boğazına ve Marmara denizine iletilmektedir. Kentin denize kıyı semtlerinde bazı noktalarda (restaurant, konut vb.) kaçak deşarjlar nedeni ile özellikle düşük sıcaklık koşullarında aktif koronavirüsün özellikle midyeler ve diğer deniz canlılar tarafından taşınması mümkün olacaktır. Bu konuda atıksu yönetimlerinin; kanalizasyon sistemlerinde ve deniz alıcı ortamında dikkatli bir izleme yapması gerekmektedir.
İstanbul’da atıksu arıtma tesisi çıkış sularının az da olsa bir kısmı, peyzaj amaçlı bitkilerin sulanmasında kullanılmaktadır. Anadolu’da ise bazı yerleşim yerlerinde, kanalizasyondan doğrudan alınan atıksular sulama amaçlı kullanılmaktadır. Bu durum virüslerin insana taşınmasında önemli risk oluşturmaktadır. Özellikle sulama işleminin fıskiyeler ile yapılması nedeni ile sulama suyunda bulunan virüsler kolaylıkla ortama yayılabilecektir. Bu durum halk sağlığı için tehlike oluşturmakta olup, bu işlemler; su ve atıksu yönetimlerince engellenmelidir.”
Genel değerlendirme
“Su ve atıksu yönetimlerinde çalışan emekçilerin; sağlıklı çalışma koşulları sağlanmalıdır. Atıksu toplama ve iletme sistemleri ile atıksu arıtma sistemleri çalışanları genellikle atıksularda bulunan mikroorganizmaların etkisinde kalmakta ve enfeksiyon ile tehlikeli hastalıklarla karşılaşmaktadır. Atıksu arıtma sistemlerini işleten operatörlerin atıksuların etkisinden korunması amacıyla; sahada güvenli çalışma koşulları sağlanmalı, mühendislik ve idari kontroller daha sıklıkla yapılarak kişisel koruyucu donanımlar da (KKD) olmak üzere, rutin uygulamaları takip etmeleri sağlanmalıdır.
Salgının yayılmasının ve etkisinden korunmanın en etkili yönteminin kişisel temizlik ve yaşam alanlarının temizliği olarak bilinmektedir. Bu amaç ile suyun kesintisiz ve temiz olarak halkın kullanımına iletilmesi esas olmalıdır. Suyun ücretsiz dağıtımı sağlanarak salgından korunma mücadelesinde halkın eşitliği sağlanmalıdır. Bu işlem borcundan dolayı suya erişimi engellenen bütün herkes için yapılmalıdır.
Atıksu arıtma tesislerinde ve içme suyu arıtma tesislerinde çalışan personelin COVID-19 bulaşma riskini azaltmak için, personelin temasta olduğu yüzeyler uygun dezenfektanlar ile sürekli dezenfekte edilmelidir. Personeller arasındaki sosyal mesafenin korunacağı ve personelin mümkün olduğu kadar az kişi ile temas sağlayacağı bir çalışma düzenine geçilmelidir.”
İçme ve kullanma suyu kullanımı
“Su; arıtma sistemleri merkezi arıtma sistemlerinden dezenfekte edildikten sonra şebekeye verilmektedir. Merkezi su arıtma sistemleri ve şebekelerin de; suların dezenfeksiyonu ile ilgili kontroller daha fazla yapılmalı, konut girişlerinden alınan su numunelerinde kontroller sürekli yapılarak şebekede meydana gelebilecek mikrobiyolojik kirlenme izlenmeli ve bu doğrultuda gerekli tedbirler alınmalıdır.
Merkezi su arıtma sisteminin bulunmadığı yerleşim alanlarında; kaynaktan temin edilen sular mutlaka dezenfekte edilerek kullanılmalıdır. Suyun dezenfeksiyonunda aşağıdaki yöntemler kullanılabilir.
İçme ve kullanma suları ultrafiltrasyon (virüs partikül çapına göre), nanofiltrasyon ve reverse osmos sistemlerinden birinden geçirildikten sonra kullanılabilir.
Ham içme sularının dezenfeksiyonunda Ultraviole (UV) ile dezenfeksiyon yöntemi kullanılabilir. 254 nm UV-C ultraviyole ışık, bakterileri, virüsleri ve diğer zararlı mikroorganizmaların DNA veya RNA’larına zarar vererek inaktive eder. İçme ve kullanma sularının UV ile dezenfeksiyonda, UV ünitesi depodan sonra direk kullanım hattına monte edilmelidir. İçme ve kullanma sularına, sıvı ve gaz kimyasallar ile dezenfeksiyon işlemi yapılabilir. Uygun bir dezenfeksiyon yöntemine erişim yoksa; içme veya kullanma suyu kaynatılarakta dezenfekte edilebilir.”
Atıksu, kanalizasyon ve atıksu arıtma tesisleri
“Ön arıtma işleminden sonra, doğrudan deşarj edilen kentsel atıksular; deşarj noktasından önce içinde 0,2 mg/L serbest klor kalacak şekilde dezenfeksiyon işlemine tabi tutulmalıdır.
Hastaneden kaynaklanan atıksular; kanalizasyon şebekesine verilmeden önce, 10 dakika 10 mg/l klor ile veya 30 dakika 40 mg/l Klordioksit ile temas ettirilerek dezenfeksiyonu sağlanmalıdır. Bu işlemler için otomasyona dayalı izleme yapılabilecek tesisler kurulmalıdır.
Atıksuların dezenfeksiyonunda Ultraviole (UV) ile dezenfeksiyon yöntemi kullanılabilir. 254 nm UV-C ultraviyole ışık bakterileri, virüsleri ve diğer zararlı mikroorganizmaların DNA veya RNA’larına zarar vererek inaktive eder. Arıtılmış atık suların dezenfeksiyonunda, ultraviyole ünitesine girecek suda askıda katı madde miktarının 30 mg/l’den az olması gerekmektedir.
Atıksulara, yaygın olarak sıvı ve gaz kimyasallar ile dezenfeksiyon işlemi yapılabilir. COVID-19 virüsünün; atıksu arıtma tesisi giriş ve çıkışlarındaki varlığı, atıksu kanalizasyon sistemlerindeki varlığının tespiti ile hastalığın yayılım riski korelasyonunun kurulması, COVID-19‘un deniz suyundaki varlığı ve deniz canlılarına etkisi araştırılmalı bu konuda halk sağlığı için bilgilendirilme yapılmalıdır.
Meskun mahallerde açıktan akan kanalizasyon akıntıları veya kanalizasyon hatlarında arıza varsa temas edilmeyip ilgili yerel yönetimlere bilgi verilmelidir.
Peyzaj ve tarım amaçlı bitkilerin sulanmasında; atıksu arıtma tesis çıkış suyu veya doğrudan atıksuların kullanılması ile virüslerin kolaylıkla ortama yayılabileceği dikkate alınarak bu uygulama kesinlikle yapılmamalıdır. Su ve atıksu yönetimleri bu uygulama ile ilgili denetimleri titizlikle yapmalıdır.
Kanalizasyon sistemlerinden alınan atıksu örnekleri sürekli mikrobiyolojik olarak kontrol edilip, hastalık yapma riski olan virüsler, bakteriler ve benzeri biyolojik varlıklar erken dönemde tespit edilerek hastalıkların salgın haline gelmeden kontrol altına alınması sağlanmalıdır. Bu konuda yurtdışında araştırmalar başlamış olup, Ülkemizdeki Su ve Atıksu yönetimleri; Üniversiteler, TMMOB, Tabipler Odası ve diğer paydaşların bu konudaki görüşlerini dikkate alarak gerekli çalışmalar başlatmalıdır.”
Atıksu konutlardan nasıl uzaklaştırılmalı?
“Konutlarda ve diğer ortak yaşam alanlarında, banyo ve tuvaletler gibi ortak havalandırma boşluğu kullanılan yerlerde havalandırmanın sadece dışarı yönlü gerçekleştiği kontrol edilmelidir. Dışarıya doğru akım oluşmuyorsa değiştirilmeli veya gerekli olmadıkça kapalı tutulmalıdır.
Konutlarda ve diğer ortak yaşam alanlarında, banyo ve tuvaletler; Sodyum Hipoklorit (çamaşır suyu yaklaşık %5 sodyum hipoklorit içerir), hidrojen peroksit vb. kimyasallar (su ile seyreltildikten sonra) ile düzenli olarak dezenfekte edilmeli, sifon çekilmeden önce klozet kapağı kapalı tutulmalıdır. Klor ile dezenfeksiyonun hemen ardından klozet kapağı kapatılıp klor temasının sağlanması amacıyla 10 dk. bekletilerek sifon çekilmelidir.
Konutlarda ve diğer ortak yaşam alanlarında, sıhhi tesisatın doğru ekipmanlar ile donatılmış olmasına ve sorunsuz çalıştığına dikkat edilmelidir. Banyo, tuvalet, mutfak ve yıkama yapılan alanlardan gelen kötü kokuların kaynağı araştırılmalı koku kaynağının sorunları giderilmelidir. Banyo, mutfak, vb. tüm su teçhizatlarının çalışan bir U-dirseği olduğu kontrol edilmelidir. U-dirseklerde su kaybını önlemek için tesisatta bulunan musluklar, sabah ve akşam olmak üzere günde en az iki kez beş saniye açılmalıdır. Atıksu borularında kaçak, çatlak, vb. tespit edilerek onarılmalı, kanalizasyon sistemi dışına yayılması engellenmelidir.”